Yahudiler Milattan sonra 2000 yıl boyunca Devlet kuramadılar..

TARİH BOYUNCA YAHUDİ DEVLETLERİ

Muzaffer DELİGÖZ

Eastern News Agency – ENA

ABD Başkanının KUDÜS’ü İsrail Devletinin Başkenti ilan etmesi üzerine gelişen olaylar sebebiyle; son İsrail Devleti’nin kuruluşu yanında, tarih boyunca kurulmuş Yahudi Devletlerini de inceledik.

Yahudilerin Hitler’den gördükleri zulmü unutan İsrail Devlet yöneticilerinin, Filistinlilere yaptıkları zulmü, ortaya koydukları devlet terörünü görünce; “Bunlar nasıl bir insan, kendilerine yapılan zulmü ne çabuk unuttular” demek zorunda kalıyoruz.

M. Ö. İki binlerde İsrail oğulları Mısır’da üçüncü sınıf insan muamelesi gördüler, orada tutsak kaldılar. Ta ki Musa’nın, onları Firavun’un zulmüne karşı gelip kurtulmalarına kadar. İsrailoğulları Ken’an iline ulaşarak kurtuldular, fakat bir devlet kuramadılar.

İlk Yahudi Devletinin kuruluşu M.Ö. 1050 yılında oldu. Şaul’un krallığı altında on iki Yahudi kavmini birleştirip M.Ö. 1050’de İsrail Krallığı adında tarihte ilk defa bir Yahudi devleti kurdu..

Bu devleti takiben Hz. Davut (yaklaşık MÖ 1000 – MÖ 970) Kudüs’ü İsrail ve Yehuda Birleşik Krallığının başkenti yaptı.

M.Ö. 970 yılında, Süleyman Peygamber İsrail Kralı oldu. Hz. Süleyman’ın oğullarının Kral olduğu devletler uzun süre devam etti M.Ö. 722’de Asurluların bu toprakları işgal etmesiyle birlikte Yahudiler bu topraklardan sürgün edildiler.

Reklam

Gizlilik Ayarları

Yahudiliğin diğer Krallığı olan Yehudalar’ın Babilliler tarafından fethedilerek Kudüs Tapınağını yok etmeleriyle Yahudiler bu bölgeden de kovuldular..

Daha sonra, Mattathias tarafından Haşmonayim Krallığı kuruldu. Mattathias Kudüs’ü bir defa daha başkent yaptı. Haşmoniyam Krallığı yüz yıldan fazla ayakta kaldı. (M.Ö.140-M.Ö.37),

M.S 70 yılında Yahudi-Roma Savaşları, M.S. 135 yılında Bar Kohba Ayaklanması olmuş, çok sayıda Yahudi İsrail diyarını terk etmiş, birçoğu da Roma tarafından köle olarak satılmıştır.

Bundan sonra; 1948 de kurulan İsrail Devletine kadar Yahudiler müstakil bir Devlete sahip olamadılar.

Haşmonayim Krallığı

Haşmonayim Krallığı

Yahudilerin M.Ö ve M.S. Kurdukları Devletler:
1- M.Ö. 1050-1000 Şaul Dönemi İlk Yahudi Devleti olan İsrail Krallığı : 50 yıl,
2- M.Ö. 1000 – 970 Hz Davut döneminde : 30 yıl,
3- M.Ö. 970 – 586 Hz. Süleyman ve oğulları döneminde : 384 yıl
4- M.Ö. 140 – 37 Mattathias döneminde İsrail Haşmonayim Krallığı: 103 yıl olmak üzere;
M.Ö. ki 1000 yıl içinde 567 yıl civarında bir Devletleri olmuştur.
5- M.S ise; 2000 yıl içinde sadece 1948 de İsrail Yahudi Devleti kurulmuş olup, 69 yıldır devam etmektedir.

M.Ö. 63 yılından M.S. 1948 yılına kadar geçen 2011 yıl içinde bir Devletleri olmayan Yahudiler; Dünyanın bütün Devletlerine dağıldılar. Özellikle para ve ticarette söz sahibi olmayı başardılar. Bütün bu imkanlarına rağmen yine de horlandılar, sevilmediler, zulüm gördüler.

ROMALILAR VE YAHUDİLER:

Kudüs’te Roma İmparatorluğunun idaresi altında bulunan Yahudiler zaman zaman Roma’ya karşı ayaklandılar. Bunlardan en önemlisi Bar Kohba İsyanıdır:

Bar Kohba isyanı:

Kudüs’te bulunan Yahudiler, Roma’yı hazırlıksız yakalayıp ayaklandılar. Kral Hadrian’ın ordusu Yahudi ayaklanmasını bastırdı. Bu ordu; 6 yıl öncesinde de bir Yahudi ayaklanmasınıı bastıran Titus’un ordusundan çok daha büyüktü. Roma büyük kayıplar verdi.

Tarihçi Cassius Dio’ya göre 580.000 Yahudi öldürülüp 50 kale ve 985 köy yerle bir edildi. Roma İmp. Hadrian, Yahudiliği kökten silmeye karar verdi.. Tora kanunlarını ve İbrani takvimini yasakladı ve dini liderleri öldürttü. Yahudiler’in kutsal yazıtlarını Tapınak Dağı’nda törenlerle yaktı. Tapınağın olduğu yere biri kendisi ve biri Jüpiter olmak üzere iki heykel diktirdi. Yahudiliği hafızalardan silmek için bölgenin adını haritadan sildi. Bölgenin adını Yahudiye’den, zamanında Yahudiler’in azılı düşmanları olan Filistlerden esinlenerek Suriye Filistini koydu ve Filistin adı bugüne kadar devam etti. Kudüs’e Yahudiler’in girmesini yasakladı.

Birinci Yahudi-Roma savaşı’na kıyasla bu ayaklanma sonrasında daha çok Yahudinin öldürüldüğünü, sürüldüğünü veya köle olarak satıldığı yazılmaktadır.. Bu olaylardan sonra Yahudiliğin dini merkezi bu bölgeden Babil’e kaydı. Celile’de 2-4. yy arasında Kudüs Talmudu derlendi ve Safed Yahudiliğin (özellikle 15.yy’da Kabbala konusunda) dini merkezlerinden biri oldu.

HAÇLILAR VE YAHUDİLER:

Ortaçağda; Avrupa Yahudileri büyük zulüm yaşadı. Kudüs’ü ele geçirmek için gönderilen Hrıstiyan Haçlı Orduları gittikleri ülkelerdeki Yahudileri öldürdüler. Özellikle 1. Haçlı Ordusunun 15.Temmuz.1099 da ele geçirdiği Kudüs’te Müslüman ve Yahudilere büyük kıyım ve katliamlarda bulunuldu. Mabetlere sığınan kadın ve çocuklar dahi kılıçtan geçirildi. Kudüs şehrinin sokakları kan ve cesetten geçilmez oldu.

OSMANLI-İSRAİL OĞULLARI:
a- Orhan Gazi Dönemi:

Osmanlı’nın başkenti Bursa alınmadan önce yahudi bir cemaat bulunmaktaydı. Orhan Gazi tarafından 1326 da Bursanın fethi sırasında bunlar hıristiyanlarla birlikte oldular. Bursa alınınca, Hristiyanlarla birlikte kaçan yahudiler daha sonra geri döndüler. Osmanlı bu yahudilere büyük bir hoşgörü ile muamele etti ve Osmanlı devletinin ikinci padişahı olan Orhan Bey zamanında Ets Hahayim sinagogunun yeniden faaliyete geçirilmesine izin verildi. Osmanlılar yahudilerin ticaret alanında da, devlet kademelerinde de ilerlemelerine fırsat tanıdılar.

b- Fatih Sultan Mehmet Dönemi:
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden önce bu bölgede çok eskilerden beri Yahudiler vardı. Ancak Bizans İmparatorluğu döneminde bunlar sürekli horladı ve aşağıladılar, vergilerle ezdiler. Yahudilerin Hristiyanlarla evlenmelerine ölüm cezası konuldu. II. Teodosius yahudilerin nefret edilmesi gereken insanlar olduklarını duyurarak onları şehrin dışına çıkararak, bugünkü Galata semtine yerleştirdi. I. Justinianus ise hakimiyeti altındaki topraklarda yahudiliği tamamen yasakladı.
Fatih, İstanbul’u fethettikten üç gün sonra yahudileri şehre davet etti. Fatih, yahudilerin bilgi ve becerilerini değerlendirdi, imkanlarından yararlandı. Bu yıllarda yahudiler Osmanlı İmparatorluğu’nda imtiyazlı bir statü elde ettiler. Aşağıda Yahudilerin Ispanya’dan çıkarılmalarına dair kararı görüyorsunuz.

Yahudilerin Ispanya’dan çıkarılmaları kararı

c- II. Beyazit Dönemi:
İspanya Yahudileri, 1492 yılına kadar, Müslüman ve Hıristiyanların buyruğu altında yaşayan en yüksek nüfusa sahip ve en huzurlu topluluktu. Bölgede yazmayı bilen ve matematikten anlayan tek halkın Yahudiler olması sebebiyle ekonomik ve sosyal hayatı ellerinde idi. 1492’de Yahudilere karşı yapılan İspanya engizisyonu, uyguladıkları idamların, Rus Çarlarının destekledikleri Pognomların yaptıkları katliamlar, Yahudilerin ISPANYA’dan göç etmelerine neden oldu.

II.Beyazid Ispanya’dan gelen Yahudileri karşılıyor…

1430`lu yılların başında İspanya`yı Müslümanların elinden alan Hıristiyanlar, ülkede yaşayan binlerce Yahudiyi Hıristiyan olmaya zorladı, işkence etti, öldürdü. Bu yüzyıl boyunca Yahudilere nedensiz yere işkence edildi, öldürüldü. 2 Ağustos 1442’de 160 bin ile 230 bin arası Yahudi İspanya’dan kovuldu. Yaşadıkları kasabalar harap edildi, onlara ait eşyalar çalındı, evleri ve sinagogları yakıldı. Yahudilerin iş sahibi olmaları, dinsel ve sosyal faaliyetlerde bulunmaları yasaklandı. Birçok Yahudi yapılan işkencelere dayanamayarak, Hıristiyanlık dinini kabul etti.

Hıristiyanlığın gereklerini yerine getirmeyip, Yahudi gibi yaşayanları büyük bir zulüm bekliyordu. Bu kişiler ‘suçlarını’ itiraf edinceye kadar dövülüyor, öldürülüyorlardı. Genellikle yakılıyorlar; fakat haçı öpmeyi kabul ettikleri takdirde boğularak öldürülüyorlardı.

Yahudilerin en şanslı olanları Osmanlı İmparatorluğu’na kabul edildi. 200 binden fazla yahudi; Selanik, İstanbul ve İzmir çevresine yerleşti. Yönetimi elinde bulunduran II. Beyazıt çaresiz kalan Yahudileri ülkesine memnuniyetle kabul ederken şu sözleri sarf etti: “Aragon kralı Ferdinand’ı nasıl akıllı olarak nitelendirirler? Kendi ülkesini fakirleştirirken, benim ülkemi zenginleştirdi.”

Sultan II. Bayezid cesur ve akıllı bir karar vedi, yahudilerin iyi karşılanmaları için bütün illere haber gönderdi, hatta bunlara zarar verenlerin idamla cezalandırılacaklarını duyurdu.

Böylece İspanya’dan kovulan ve Osmanlı İmparatorluğu dahil Kuzey Afrika, İtalya ve Avrupa’nın diğer ülkeleriyle, Arap ülkelerine yerleşen Yahudiler, Sefarad (Sefardim, İbranice İspanya anlamını taşır) olarak anılmaya başlandı.

d- Yavuz Sultan Selim ve Yahudiler (1512-1520)
Ispanya Yahudileri Endülüs’ten getirdikleri üstün kültürleri, teknik bilgi ve becerileri ile gelirler. O sırada İstanbul’daki bir İngiliz elçilik sekreteri (George Young) şöyle diyor:“Mülteci Yahudiler bilhassa, doktor, maliyeci, tercüman, top döküm ustaları ve topçu erleri olarak uzmanlaşmışlardı. Yeni tip barutun imali (kara barut) ve hafif topların dökülmesiyle, Osmanlı İmparatorluğu’na çok büyük hizmetlerde bulunmuşlardı. Diğer bir deyimle, dini safiyet adına İspanya’dan kovduklarımızı, Osmanlı’ya vererek en önemli yeteneklerimizi ve silahlarımızı, Hıristiyanlığın en büyük düşmanının ellerine teslim ettik.”

Sultan, tahta geçer geçmez, babasının hekimi olan Josef Amon’u saray hekimbaşısı olarak atadı. Hemen ardından, başta mali işler olmak üzere, muhtelif devlet işlerinin başına İspanya ve Portekiz’den gelen Yahudi uzmanları getirdi.
Tüm tarihçiler, Sultan Selim devrinde, özellikle imparatorluğun mali durumunun bir daha erişilemeyecek seviyede düzeldiğini ve Osmanlı hazinesinin bir daha görülemeyecek şekilde zenginleştiğinde söylemektedirler. Bir rivayete göre, Yavuz, hazineyi kendisinden sonra geleceklerden hangisi daha fazla doldurursa, onun mührünün kapıya konması, olmazsa sadece kendi mührüyle kapatılmasını vasiyet etmiş…

Askeri alanda da Sefaradların katkıları bilgileri ve buluşları etkin olmuştu. Çaldıran Savaşı’nda kullanılan hafif ve yüksek manevra kabiliyetli toplar, misket tüfekleri (arquebuse), Safevi hükümdarı Şah İsmail’in ordusunun çok kısa zamanda dağılmasında önemli rol oynamıştı.

Yavuz Selim her valinin yanına, bir nevi mali işlerden sorumlu vekil olarak, mutlaka bir Yahudi maliyecinin tayin edilmesini şart koşmuştu. Bu gelenek ondan sonraki hükümdarlar tarafından da sürdürüldü.

“Mısır seferine çıkmadan evvel, Sultan Selim bir Yahudi tüccardan borç almıştı. Alacaklı kişi, Padişah seferden dönmeden vefat edince, zamanın defterdarı Sultan’a bir müzekkere sunmuş ve borcu ödemekle artık mükellef olmadığı şeklinde bir öneri getirmişti. Bu yazıyı alan hünkâr altına şu notu düşerek defterdara iade etmişti: “MERHUMA RAHMET, YETİMLERİNE AFİYET, MALINA BEREKET, GAMMAZA LANET” (Abraham Galante: ‘Histoire des Juifs de Turquie’ Vol.1 )

e- II.Abdulhamid Dönemi:
Sultan II. Abdülhamid 1900 yılında bütün yabancı devletlerin temsilcilerine şöyle bir tebliğde bulundu: “Yahudi hacılarının Filistin’de üç aydan fazla kalmalarına müsaade edilmeyecektir. Bunlar Filistin topraklarına girerken pasaportlarını girdikleri liman kapısında bulunan Babıali görevlilerine teslim edecekler ve bu görevlilerden oturma izni alacaklardır. Bu üç aylık zaman içinde memleketi terk etmeyenler zorla sınır dışı edileceklerdir”.

II. Abdülhamid, 1901 yılında da yahudilerin Filistin’de herhangi bir yer satın almalarını yasaklayan bir emirname yayınladı.

Siyonist yahudiler, 1902 yılında kendileriyle görüşmeyi kabul etmeyen Sultan II. Abdülhamid’e başbakanı Tahsin Paşa yoluyla oldukça cazip bir teklifte bulundular. Sundukları teklifte şu maddeler bulunuyordu:

“Yahudiler aşağıda bulunan hususları taahhüt ederler:
1.Osmanlı devletinin otuz üç milyon İngiliz altınına ulaşan borçlarının tamamını ödemeyi,
2.İmparatorluğu korumak için 120 milyon altın franka mal olacak deniz filosu yaptırmayı,
3.Devletin mali durumunu canlandırmak için otuz beş milyon altın lira faizsiz borç vermeyi.

Bütün bunlar yahudilerin, yılın herhangi bir gününde Filistin’e ziyaret maksadıyla girmelerine müsaade edilmesine ve yahudilerin Kudüs-i Şerif’te kendi dinlerine mensup olanların ziyaretleri esnasında içinde kalabilecekleri bir müstemleke (kanton) kurmalarına izin vermesine karşılıktır”.

Yahudilerin bu teklifine Sultan II. Abdülhamid’in cevabı şu olmuştur:
“Tahsin! Onlara de ki:
Devletin borçları onun için bir ayıp değildir. Çünkü, Fransa gibi başka devletlerin de borçları vardır ve borçları onlara zarar vermemektedir.
Kudüs-i Şerif’i ilk önce Hz. Ömer (r.a.) fethetmiştir. Burayı yahudilere satma kara lekesini ve Müslümanların korumam için bana tevdi ettikleri emanete ihanet etme suçunu yüklenemem.

Yahudiler, mallarını kendilerine saklasınlar. Devleti Aliye’nin İslam düşmanlarının mallarıyla yapılan kalelerin arkasına sığınması mümkün değildir. Çıksınlar! Bir daha benimle görüşmeye veya buraya girmeye uğraşmasınlar”.

Siyonist lider Teodor Hertzl de anılarında; Sultan II. Aldülhamid’in kendilerine şu cevabı verdiğini yazmaktadır: “Doktor Hertzl’e bu konuda yeni adımlar atmamasını öğütleyin. Çünkü ben bir karış toprak dahi veremem. Orası benim kendi mülküm değil milletimin mülküdür. Milletim bu yer için savaşmış ve orayı kanı ile sulamıştır. Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün gelir de İmparatorluğum parçalanırsa işte o zaman yahudiler, Filistin’i para ödemeden alabilirler. Fakat ben sağ olduğum müddetçe bedenimin neşterle yarılması Filistin’in İmparatorluğu’mdan koparılmasından benim için daha kolay bir hadisedir. Bu imkansız bir şeydir. Ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına asla müsaade edemem”.

f- Türkiye Cumhuriyeti ve Yahudiler:

Türkiye Cumhuriyeti’nin benimsemiş olduğu Türk milliyetçiliği anlayışının teorisyenleri arasında yahudilerin de bulunduğunu görüyoruz. Bu arada bazı yahudilerin yeni kurulan cumhuriyetin ileri kademelerinde görev aldıklarını da biliyoruz. Mesela; Türkcülük/Turancılık akımının teorisyeni Tekin Alp (Mois Kohen) dır. Yahudi olan Mois Kohen, Türkcülüğü savunurken “Tekin Alp” diye Türk adını kullanmıştır. Lozan görüşmelerine İsmet İnönü ile birlikte katılan hahambaşı Hayim Nahum’un görüşmelerin seyri üzerinde önemli etkisi olmuştu diyebiliriz. Atatürk’ün doktoru milletvekili Abravaya Marmaralı, TBMM 7. dönem milletvekili Avram Galante de yeni kurulan devlette çeşitli roller üstlenmiş olan tanınmış yahudilerdendi.

Önceleri İstanbul’un Mahmutpaşa semtinde ve Kapalı Çarşı’sında tezgahtarlık yapan Vitali Hakko, Şapka Kanunu sayesinde büyük kazançlar elde etmiş ve bugün tekstil sanayii alanında bir dev haline gelmiştir.

Bunun yanı sıra devlet bazı ihaleleri özellikle yahudi işadamlarına vererek bunların ekonomik yönden güçlenmelerini sağlamıştır. 1954 yılında Galata’da yahudi işadamları Üzeyir Garih ile İshak Alaton‘un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding’in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958’de dönemin başbakanı Adnan Menderes’in kendilerine Ankara’da kurulacak olan bir para matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkâr edemez.

Elektirifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren yahudi Burla Biraderler‘in de gerek devletten aldıkları ihalelerle ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıklarını kimse inkar edemez.

g- Yahudilerin Osmanlı’ya İhaneti:
Osmanlı Devleti’nin hoşgörü ve fırsat eşitliğini iyi değerlendirerek toplum içinde ve devlet kademelerinde büyük bir güce ulaşan yahudiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında önemli rol oynamışlardır. Yahudiler Osmanlıların zayıfladığı dönemde yabancı güçlerle ve ideolojik akımlarla işbirliği içine girdiler. Bu döneme kadar kendilerini gizlemeye çalışan ve siyasi gelişmeler karşısında sessiz kalan yahudiler, Osmanlıların zayıflama dönemlerine girmesiyle birlikte Batı yanlısı siyasi akımlara destek olmaya başladılar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli şehirlerinden olan Selanik’te batı yanlısı İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşunda ve gelişmesinde aktif rol oynadılar. Nissim Masliyah, Alber Ferid Aseo, Alber Fuaa, Rafael Benuziya ve Avram Galanti isimli yahudiler İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin militan kadroları arasında yer almaktaydılar.

Bilindiği üzere İttihad ve Terakki Cemiyeti Osmanlı devletinin yıkılmasında en önemli rol oynayan bir siyasi akımdır. Nissim Masliyah aynı zamanda Jöntürkler (Genç Osmanlılar) hareketini başlatanlardan ve bu hareketin faal elemanlarındandı. Bu hareketi başlatanların arasında onun dışında çok sayıda yahudi bulunmaktaydı. Bunların ünlülerinden birisi Nissim Russo adlı yahudidir. Jöntürklerin içinde önemli bir fonksiyonu olan Emanuel Karasu, İspanya asıllı yahudilerdendi. Emanuel Karasu İttihad ve Terakki Cemiyeti’ nin de ileri gelenlerindendi.

Daha sonra Osmanlı devletine ihanet etmesinden dolayı İtalya’ya kaçmak zorunda kalan Emanuel Karasu Osmanlı vatandaşı olduğu sıralarda Makedonya’daki Rizolta mason mahfilinin de üstadı a’zamı (en büyük lideri) idi. Emanuel Karasu, Libya’nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesine yardımcı olmuş ve bu yardımından dolayı Osmanlı topraklarından kaçınca kolaylıkla İtalyan vatandaşlığı hakkı alabilmiştir.

Yahudiler aynı zamanda Yunanistan ve Bulgaristan’ın henüz Osmanlı sınırları içinde olduğu sırada ortaya çıkan Yunan ve Bulgar komünist partilerine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Komünist cereyanların ortaya çıkardığı Selanik İşçi Federasyonu içinde de yahudiler önemli bir güce sahiptiler.

Dinlerini ve inançlarını terk etmeleri için kendilerine hiç bir baskı yapılmadığı halde, sırf kendilerini topluma kabul ettirmek ve siyasi planlarını rahatça uygulamaya koymak amacıyla dıştan Müslüman görünüp içten inançlarını saklayan dönme yahudileri de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasını hızlandıran çalışmalarda bulunmuşlardır. Dönmeler, İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jöntürkler (Genç Osmanlılar) hareketi içinde Osmanlı aleyhtarı faaliyetlerde bulundukları gibi Osmanlının parçalanmasını hızlandıran kavmiyetçi hareketleri de kışkırtmışlardır. Hatta Türk milliyetçiliğinin teorisyenleri arasında önemli sayıda yahudi dönmesi vardır. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin “milli iktisat” politikasının teorisyeni, Cumhuriyet döneminde de CHP’nin ideologlarından olan Tekin Alp (Mois Kohen) bunlardan biridir. Pantürkist (aşırı Türkçü) olarak bilinen Tekin Alp (Mois Kohen), Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün sağ kolu durumundaydı.

Sponsored Content

Bir Cevap Yazın